Olumlu Davranış Kazandırma: Saldırgan Davranışları Nasıl Azaltabiliriz?
Aileler zaman zaman çocuklarında normal olmayan, aşırı tepkiler içeren davranışlar gözlemleyebilmektedir. Ev, okul veya park gibi farklı bağlamlarda ortaya çıkabilen bu davranışların bir kısmı çocuklarda davranış bozuklukları olarak adlandırılan grup içerisinde ele alınabilmektedir. Bir davranışı bozukluk veya anormal davranış olarak nitelendirebilmemiz için bu davranışın çocuğun yaşantısına veya çevresine olumsuz etkisinin olduğunu görmemiz gerekir. Çocuğun yaşına, gelişimine ve duruma bağlı olarak sergilediği hareketlerin normal olup olmadığının değerlendirilmesi yapılır. Saldırganlık, hırçınlık, çok hareketlilik, vurma vb. davranışlar, davranış problemlerinin başında gelmektedir.
Duruma özgü davranışlar anormal davranışın tespiti için yeterli değildir. Örneğin bir çocuğun büyük bir hayvan figürüyle karşılaştığında ağlaması, bağırıp koşmaya başlaması doğal ve beklenen tepkilerden biridir. Davranışın giderek artması, şiddetinin yükselmesi ve sürekli hale gelmesi problem oluşturan durumdur.
Çocukların problemli davranış göstermelerinin birden fazla sebebi olabilir. Bunlardan bazıları çocukluk çağı travmaları, aile yaşantıları, ebeveyn tutumları ve davranışlarıdır. Bazen de çocuklar yalnızca istediğini elde etme, ilgi çekme amaçlarıyla bu davranışları sergileyebilirler. Aynı zamanda çocuklar öğrenmeyi en hızlı gözlem yoluyla gerçekleştirirler. Bundan iki madde olarak bahsedebiliriz. İlk olarak, çocuklar isteklerine ulaşabilmek için ne yapmaları gerektiği bilgisini çevredekileri ve onların yaptıklarını izleyerek kazanırlar. Başkalarına veya çocuğun kendisine; ağlama, vurma, bağırma davranışları sonrasında verilen tepkiler çocuğun bu hareketi sürdürmesinde belirleyici faktör olabilmektedir. İkincisi ise çocuklar, saldırganlık gibi davranışları sosyal öğrenme yoluyla kazanma eğilimindelerdir. Rol model alma, anne-babayı veya diğer insanları taklit etme, çevrede maruz kalınan davranışları gerçekleştirmeye başlama çocuklarda sıklıkla görülmektedir.
Aileler, çocuklarının gösterdiği bu istenmeyen davranışları azaltmak için çoğunlukla “yapma, vurma, tırnak yeme, koşma” gibi olumsuz anlam yüklü ifadeler kullanarak sert bir şekilde ikaz gerçekleştirebilmekteler. Fakat kullanılan bu negatif cümleler çocuğun o davranıştan vazgeçmesini sağlamadığı gibi, inatçı bir yapı sergilemesini de tetikleyebilmektedir. Aynı zamanda aile ile çocuk arasındaki ilişkiyi de olumsuz yönde etkileyebilecek olan bu tutum, çocukta “-me, -ma” gibi olumsuzluk eklerine karşı duyarsızlaşma ve anlam verememe durumlarını ortaya çıkarır. Bazen çocuklar yalnızca korktukları için davranışı devam ettirmeyi o an için kesse bile, bunu neden yapmaması gerektiğini anlamlandırmadığı için bu değişim kalıcı olmaz ve bir süre sonra yeniden ortaya çıkar. Bu doğrultuda ailelerin istenmeyen davranışı engellemek için başvurduğu yollardan biri de ceza uygulamak olmaktadır. Peki ceza etkili bir yöntem midir?
Öncelikle ceza, çocuğa bir davranışın yapılmasının istenmediğini belirtir fakat bunun sebebini açıklamaz. Çocuk kendi içinde anlamlandıramadığı bir olayı yalnızca dışsal zorlamalar yüzünden bıraktığında içindeki negatif duygular artar hem ebeveynle ilişki çıkmaza girer hem de yalnızca geçici bir iyilik haline ulaşılır. Ceza ortadan kalktığı anda davranış görülmeye devam eder, kalıcı bir çözüm sağlanmaz. Ayrıca bazı çocuklar cezalandırılmayı kabul ederek davranışı sürdürmeye devam edebilir. Bunu bir bedel olarak görüp “yaptığım davranışın karşılığı budur” düşüncesiyle cezayla bağdaşır fakat yaptığının yanlış olduğunu kavramaz.
Ceza, neyin istenmediğini gösterirken yapılması gerekenin ne olduğunu öğretmez.
Ayrıca bakınız: Davranış Problemleri yazımız
Peki bu durumda ailelerin tutumu nasıl olmalıdır?
Öncelikle çocuğa istenmeyen davranışın neden yapılmaması gerektiği gerekçelendirilerek açıklanmalıdır. Bunu basit bir dille anlatmak önemlidir. Çocuğun, davranışının yol açabileceği durumların farkında olmasını sağlamalıyız. “Senin bu durum karşısında ne kadar öfkelendiğini anlayabiliyorum” gibi onu anladığımızı belirten ifadeler kullanarak bizden uzaklaşmadan etkili iletişim kurmayı sağlayabiliriz. “Sen bu şekilde davrandığında ben üzülüyorum”, “Bu davranışın sonucunda senin ve arkadaşının canı acıyor, küsüyorsunuz ve ikiniz de mutsuz oluyorsunuz” gibi ifadeler kullanılarak durumun bizde yarattığı etkiyi ve sonuçlarını çocukla paylaşmak, olayın farkında olmasını sağlamak önemlidir. Öfkesini veya isteğini farklı bir yolla ifade edebileceğini de paylaşmak gerekir. Ayrıca söz konusu durumun, çocuğun verdiği duygu tepkisiyle eşleşmediğini çocuğa fark ettirmek de önemlidir. Örneğin, olumlu bir olayda çocuğun sürekli ağlayarak tepki vermesi normal değildir. Bu durumu çocuğa açıklamak ve bunun aslında iyi bir duygu uyandıran bir olay olduğunu anlatmak onun kafasındaki yanlış eşleşmeyi bozmanın ilk adımıdır.
Çocuğun her olumlu değişimini fark etme, fark ettirme ve takdir etme ailelerin olumlu davranış geliştirme aşamasında yapabilecekleri arasında yer alır. Bunları gerçekleştirirken istenmeyen durumlarda karşılaşılacak tepkiler için önlem alma, davranış ortaya çıkmadan önleyici açıklamalarda bulunma, sınırları/ düşünceleri/ duyguları açık bir şekilde ifade etme ve çocuğun ifade etmesini sağlama da önemli adımlardır
Bu bahsettiklerimiz, ailelerin olumsuz davranışa sahip çocuklarıyla iletişimi sağlayabilmeleri için önemli bazı noktalardır. Fakat çocukta gözlenen özellikle büyük boyuttaki davranış bozuklukları için uygulanan bir dizi yöntem ve yaklaşım vardır. Pekiştirme, şekil verme gibi teknikler kullanılarak yeni ve olumlu davranış geliştirilebilir. Şu önemle belirtilmelidir ki çocukta görülen anormal bir davranış olduğunda bir merkezden destek almak, uzman takibinde yapılabilecekleri çocuk özelinde aileyle birlikte belirlemek izlenecek en sağlıklı yol olacaktır.
Psikolog Hilal Yıldırım